Mü'min imrenir, münafık haset eder. [İ.Maverdi] Hadis-i Şerif.

29 Haziran 2012 Cuma

Lavanta Keseciklerim

Eminönünden bir poşet lavanta aldım. Aşağıdada kullanım alanları var. Benim için şimdilik 3 numara önemli. 2 numarayıda kullanabilirm.

1- Dondurma yaparken

Ev yapımı dondurmaları lavanta ile aromalandırabilirsiniz. Rengi ve tadıyla çocuklar ve konuklarınız için unutulmaz bir tat hazırlayabilirsiniz.

2- İyi uykular!

Lavanta çiçekleri yada tohumlarından hazırlayacağınız keseleri yastığınıza yerleştirerek harika bir uyku uyuyabilirsiniz. Unutmayın lavanta kokusu rahatlatıcı bir etkiye sahiptir.

3- Güvelere son!

Çekmece ve dolap içlerine yerleştireceğiniz lavanta keseleri böceklerin giysilere yada ev tekstillerine uğramasını engeller.

4- Bu sizin potporiniz…

Kahve sehpanızın üzerine bahçeden toplayacağınız lavanta demetleri ve değişik bitki saplarıyla hazırlayacağınız harika bir aranjman yapabilirsiniz. Geriye lavantanın baş döndüren kokusu eşliğinde kahvenizi yudumlamak kalıyor.

5- Lavanta tadında hamur işleri

Lavanta çiçeklerini bir kaç saat şeker içinde bekleterek hamur işlerinize lavanta aroması katabilirsiniz.








Unutmayalım

 
  • “İyi ki varsın” demenin borç para vermek olmadığını,
  • “Lütfen” demenin utanılacak bir şey olmadığını,
  • “Özür dilerim” demenin küçültücü olmadığını,
  • “Paylaşmanın kendini azaltmak olmadığını,
  • “Yüz yüze konuşmanın, arkadan konuşmaktan daha etkili olduğunu,
  • “Küçücük bir "gülümseme"nin tüm kapıları açacağını,
Hiç unutmayalım..

26 Haziran 2012 Salı

Yoğurt Yaptım

       Bu ilk denemem değil tabi. Ara ara yapıyorum. Bu yaptığımı resimledim. Dokuzuncu bulut.com sitesindeki tarifi denedim bu sefer.

1 lt sütü tencerede kaynattım. Kaynadıktan sonra beş dakika karıştırarak havalandırdım.


Sonra kısık ateşte 10-15 dakika pişirmeye devam ettim. Kullanacağım kaba boşalttım. Orda soğumasını bekledim. Yani ılımasını. Serçe parmağı testi yaptım. 7'ye kadar saydım. Parmağımın dayanabileceği ısıdaydı. Hatta biraz daha fazla ılınmıştı hi hiiiii.....

Kenarda maya olarak beklettiğim 1 çorba kaşığı yoğurdu ılınan sütle biraz açtım ve kenardan (sözde kaymağını bozmadan) döktüm.

Yandan yandan karıştırdım. Ama takibide kaymağını bozdum:)) Bu arada süt tozu yoğurdun katı olmasını sağlarmış. Sonradan aklıma geldi. 1 yemek kaşığına güvenemeyip 1 tatlı kaşığına kadar kısmı attım. Tabi löp diye kaldı sütün içinde. Eze eze süte yedirmeye çalıştım.

Sonra üstüne süzgeç koydum. Hava almasını sağlarmış. Nasıl oluyorsa, anlamadım. Kat kat sarıyoruz aslında. Neyse..

Üstünede peçete koydum.. Tarif böyle, yapacak bişey yok. Mantığını bilemiycem...

Birkat battaniyeye sardım...



Sonra birkat daha...Kış olsaydı kalorifer yanına konabilirdi. Yaz olduğu için herhangi bir yere koydum.

Normalde 5 saat yeterli oluyormuş benim 6-7 saat bekledi. Açtım ve aynen hiç ellemeden ağzı açık olarak buzdolabına koydum. Öylede 1 gün beklemesi gerekiyor.




Vee sonuç;
Tadı mikemmmeelll olan yoğurdumuz hazır. Bunlarda bol bol resimleri...








Afiyet olsunnn.....

BU RESİMLER KORKUTABİLİR...

Yatakta yalnız değilsiniz diyerek söze başlıyorum. Odamızı düzenli havandırıyoruz, süpürüyoruz, siliyoruz, tozunu alıyoruz birde mis gibi yıkanmış hatta ütülenmiş çarşaflarımızı seriyoruz. Ohh mis gibi oldu diyip rahat rahat yatıyoruz...!!!  peki gerçekten böylemi daha doğrusu yeterli mi?

Yine birgün bir televizyon programında yataklarımızın durumu ve sağlık açısından hangi zararlara neden olduğu bahsediliyordu. Orda benim dikkatimi çeken bir konu oldu. Konuk olan kişi; "elektrik süpürgenize boş, kullanılmamış bir süpürge torbası yerleştirin ve sadece yatağınızı bulunla süpürün. Sonrada içine bakın, gördüğünüze inanamayacaksınız" demişti.
Tabi buda benim uzun zamandır aklımdaydı. Geçen gün yatağı birazda öteki tarafına çevireyim derken, birden aklıma geldi ve denedim. Sonuca gerçekten çok şaşırdım.

Elektrik süpürgesini en güçlü ayara getirdim. Benim süpürgemin motoru çok iyi. Çekim gücü kuvvetli baya.


Önünü arkasını, bazanın üstünü güzel bir süpürdüm. Tabi ucunu çıkardım resimdeki şekliyle yaptım.

Temizlik Vaar...

Bir sonraki yayının devamı sayılabilecek bir yazı buda...

pratikev.blogcu adlı siteden kopyaladım...
Mizofobiniz mi var?
Kirlilikten korkan bir insan mısınız? Yalnız değilsiniz. Kirlilik korkusu yaygın bir korkudur ve bu korku yoğun programlar temizlik zamanını kısıtladığı, ev işlerini yapmayı güçleştirdiği sürece artmaktadır. Mikropların evinizde nerede olduğunu ve mutlaka temizlemeniz gereken yerleri bilmek bu korkudan kurtulmak için size yardımcı olacaktır.

Sağlıklı yaşam rehberiniz olarak size sunacağımız bu sürpriz noktalar hem temizlik yaparken işinizi kolaylaştıracak hem de evinizde rahatça ve sağlıklı bir yaşam sürmenizi sağlayacaktır.

Mutfak Süngerleri
2007 yılında Uluslar arası Hijyen Konseyi araştırmacıları tarafından yapılan bir araştırmaya göre bir mutfak süngeri her santimetrekare için 134,000 bakteri taşımaktadır. Araştırmacılar Amerika’nın 32 farklı şehrinde 35 farklı evde bakteriler için inceleme yapmıştır.

Peki, süngerleri bu derece pis yapan şey nedir? Süngerleri birden fazla amaç için kullanmak oldukça yaygındır ve insanlar süngerlerini uzun süre saklamaktadır. Amerikan Arizona Üniversitesi’nin araştırmacılarına göre süngerleri uzun süre tutmak bakterilerin üremesine neden olmaktadır. Sünger nemli bir yapıda olduğundan üremek için oldukça güzel bir yerdir. Uzmanlara göre süngerlerde karşılıklı kirlenme söz konusudur.
Çiğ eti kesersiniz ve onu yıkarsınız, daha sonra başka bir tabağı alırsınız ve onu da aynı sünger ile yıkarsınız. Tipik bir süngerden Salmonella(besin kaynaklı bir hastalığa neden olabilir) ve ishal ve karın ağrısına neden olan Campylobacter( Kampilobakter) alabilme ihtimaliniz vardır.


Çözüm: olarak size süngerinizi haftada bir ya da daha sık değiştirmeyi öneriyoruz. Ya da onu düzenli olarak bulaşık makinesine koyun veya onu 15 dakika kadar çamaşır suyu ile ıslatın. Süngeriniz ne kadar pisse, çamaşır suyuyla o kadar fazla ıslatmak verimli olacaktır.
Mutfak LavabosuUzmanlar ister boş olsun isterse bulaşıklarla dolu olsun mutfak lavabosunun mikrop yuvası olduğunu söylüyor. İnsanlar yemeklerini hazırlarken lavaboyu çok fazla kullanmakta ve Uluslar arası Hijyen Konseyi’nin yaptığı araştırmaya göre bu yiyecekler her santimetrekarede 500,000 bakteriden fazla bakteriye sahip olan mutfak atıklarına neden olmaktadır.


Çözüm: Yıkanmış bulaşıklardan kalan sabun köpüğünün bu mikroplarla baş edebileceğini düşünüyorsanız bir kez daha düşünmenizi öneririz. New York Üniversitesi Tıp Merkezi ve Uluslar arası Hijyen Konseyi uzmanları sabunun ya da bulaşık deterjanının lavabodaki bakterileri öldürmeyeceğini söylüyor. Onların önerdiği temizlik çözümü ise çamaşır suyu ve sudur. Mutfak için üretilen temizlik malzemelerini ya da ev yapımı bir çözüm olarak suyun içine dökülmüş bir çay kaşığı çamaşır suyunu yüzeye dökün ve 10 dakika kadar temizleyin.
Musluklar
Hem banyo hem mutfak muslukları mikrop tutucu yerlerdir. Uluslar arası Hijyen Konseyi araştırmasında mutfak musluklarının her santimetrekarede 13,000 bakteri taşıdığı ve banyo musluklarının da her santimetrekarede 6,000 mikrop barındırdığı bulunmuştur.


Çözüm: Mikropları derinlemesine inceleyen Amerikan Arizona Üniversitesi uzmanları muslukları her temizlediğinizde dezenfektan sprey kullanmanızı öneriyor. Araştırmacılara göre mutfakta bu temizlik günde bir kez, banyoda ise en az haftada bir kez mutlaka yapılmalıdır.

Ev Ofisi
Sürpriz: Evinizdeki çalışma ofisleriniz normal işyerlerinden daha da mikropludur. Son zamanlarda yapılmış bir araştırmada, araştırmacılar ciddi cilt enfeksiyonları na neden olan metisilin-resistant Staphylococcus aureus (MRSA) sayısını saptayabilmek için işyeri ve de ev çalışma ofislerindeki ortalama bakteri sayısını karşılaştırmıştır.

Örnek için 60 ev ofisi ve 91 tane işyeri ofisi test edilmiştir. MRSA 15 ev ofisinde bulunmuş fakat hiçbir işyeri ofisinde bulunmamıştır. genel olarak, ev ofislerinde işyeri ofislerinde olduğundan daha fazla bakteri bulunduğudur. Ev ofislerdeki ya da çalışma odalarındaki en mikroplu yerler klavye, mouse, telefon ve masaüstüdür. Uzmanlar ev ofislerindeki mikrop sayısının fazlalığını açıklamak için insanların ev ofiste daha fazla yemek yediğini ve çalışma masalarını bakteri kafeteryasına çevirdiklerini söylüyor.



Çözüm: Ev ofislerinizin yüzeylerinde haftada en az bir kez dezenfektan kullanmalısınız.
Klozet
Beklenildiği gibi Uluslar arası Hijyen Konseyi’nin yaptığı araştırmada en mikroplu alanın her santimetrekarede 3.2 milyon bakteriyle klozet (oturulan yeri değil) olduğu saptanmıştır. Yine de bazı uzmanlar mutfağın daha kirli bir alan olduğu konusunda ısrar etmektedir ve mutfak tezgahında klozetin oturağından yaklaşık 200 kat daha fazla pislikten kaynaklanan bakteri olduğunu eklemektedir.
Çözüm: Klozet mikropları bakteriler bir araya geldiğinde gelişen ince bir tabaka olan biyofilm oluşturmaktadı r. Bu filmi klorin çamaşır suyunuz ve su ile temizleyerek mikropların üstesinden gelebilirsiniz.
Banyo Küveti
Siz banyo yaptıktan sonra kalan sabun köpüklerinin küvetinizin temiz olduğunu sağladığını düşünmeyin. Uluslar arası Hijyen Konseyi’nin yaptığı araştırmaya göre küvetinizin giderinin kenarlarındaki her santimetrekarede yaklaşık 120,000 gizlenmiş bakteri vardır.

Çözüm: Küvetinizi sık sık banyo temizleyicileri ya da klorin çamaşır suyu-su karışımıyla temizleyin.

Duş perdesi
Amerika’nın Boulder bölgesindeki evlerde 6 aydan fazla bir süre araştırma yapan ve dört plastik banyo perdesinden biyofilm toplayan Amerikan Kolorado Üniversitesi uzmanları banyo perdelerinde bir araya gelen pisliklerin ve sabun köpüklerinin Sphingomonas ve Methylobacterium bakterileri oluşturabileceğ ini söylemektedir. Bu perdelerde birçok Sphingomonas ve Methylobacterium bakterileri bulmuşlardır ve her ikisi de özellikle HIV pozitif olan ya da enfeksiyonlara eğimli diğer hastalıkları olan insanların bağışıklık sistemi için tehlikeli bir durum oluşturmaktadı r.

Çözüm: Banyo perdesinin düzenli olarak yıkanması ya da değiştirilmesi önerilmektedir.
Islak Çamaşırlar
Mikroplar çamaşır makinenizde neler yapıyor? Büyük ihtimalle diğer çamaşırları da kirletiyorlar. Bir yığın yeni yıkanmış çamaşır oldukça temiz gibi görünebilir fakat gerçekte öyle değildir. Amerikan Arizona Üniversitesi uzmanları Hepatit A gibi bağırsakla ilgili virüslerin yıkama sırasında kirlenmiş çamaşırlardan kirlenmemiş çamaşırlara geçtiğini bulmuştur.

Çözüm: Çamaşır suyu ve kurutma zamanıdır. Uzmanlar çamaşır suyu kullanımının yıkama ve kurutmadan sonra kumaşlardaki bulaşıcı virüslerin sayısını neredeyse %100 azalttığını saptamışlardır. Çamaşırları kurutma makinesine koymanın virüsleri azaltmaya yardımcı olduğu bulunmuştur ve daha sıcak suyla yıkama her zaman daha iyidir. Kalmış mikropları öldürmek için çamaşırları sıcak kurutma makinesine koymak da yararlıdır ve yetişkinlerin çamaşırları ile çocukların çamaşırları ayrı yıkanmalıdır.

Elektrik Süpürgesi
Elektrik süpürgesi temizlik için kullanılır fakat uzmanlara göre elektrik süpürgesi de kirliliğin kaynağıdır. Uzmanlar 30 süpürge fırçasını incelemiştir. Yarısında pislikten kaynaklanan koliform bakteriler %13 de E. coli bulunmuştur. E. coli ishale ve diğer sağlık problemlerine neden olabilir. Koliform bakteriler normalde hastalıklara neden olmazlar fakat sık sık diğer hastalığa neden olan organizmaları n olduğu yerlerde bulunurlar. Uzmanlara göre elektrik süpürgeleri mikroplar için yemek yenilen yerlerdir.

Çözüm: Uzmanlar fırçalar için yapılacak fazla bir şey olmadığını söylüyor. Temizlik yaparken önce en temiz olan yerleri süpürün ve en pis olan yerleri en sona bırakın. Bu yolla bakterilerin çok fazla dağılmasını biraz engelleyebilirsiniz . Ayrıca torbasız süpürge kullanıyorsanı z süpürdükten sonra ellerinizi yıkayın çünkü süpürgenin haznesinde bakteriler kalmış olabilir.

Yataklar
Uzmanlara göre yataklar ve yastıklar toz yuvaları olabilir ve bakteriler için bir depo haline gelebilir. Yataklarda ayrıca ter gibi insan salgıları bulunur.
Problem nedir? Yatak odaları muhtemelen en büyük alerjik rinit sebeplerinden biridir. Tozdan kaynaklanan alerji de ayrıca bir problemdir. 
Çözüm: Yataklarınızın ve yastıklarınızın üstünü yatağınızı koruyabilecek şekilde örtün. Bu yatağınızı tozlardan koruyacaktır. En önemlisi de yatak örtülerini ve yastık kılıflarını düzenli olarak mikropları öldürebilecek sıcaklıkta yıkayın.

24 Haziran 2012 Pazar

BİLMEYEN KALDIMI HALA !



 Coca-Cola özütü diye gizli tutulan formül aslında bir böcek çeşidinin (Cochineal) ezilmesi ile elde edilen sıvıdır.

Cochineal; Kanarya adalarında ve Meksika’da yaşayan bir böcektir. Doğal ortamında çoğaldığı gibi kültürel olarak da yetiştirilmektedir.

Kaktüs bitkisine kene gibi yapışarak hayatını sürdürür.

Kaktüsteki böcek larvaları!!!!!

Cochineal böceği için özel tarlalar kurulur.Veeee

Bu böcekler ve larvaları, Meksikalı köylüler tarafından toplanır…..

Ezilmiş bir Cochineal böceği ve suyu çıkarılmış bir sürü böcek. Bu böceğinin dişilerinden veya yumurtalarından çıkartılan bir boya pigmentine Karmin denir.

Pazarlama aşamasındaki cochineal.

Cochineal kurutulmuş hali… Kuru üzüm gibi demi, ama bu böcek kurusu!!!

Köylüler tarafından kurutulmuş ve dövülmüş Cochineal

Köylüler;kendi ihtiyaçları için Aztekler’den kalma klasik yöntemlerle, böceğin özütünden dünyanın en güzel renklerinden biri olan, “carmine” i üretirler.

Aztekler ve Latinler, böcekten elde edilen bu boyayı, ip boyamada kullandılar.

Carmine Pigmenti…..

Ve ezilerek suyunun çıkarılmış hali.

İşte bütün kolaların özütü bu. Markası önemli mi?

Önce Hindistan Yüksek Mahkemesi, Cola’nın sağlığa zararlı olduğu gerekçesiyle yasaklanması yönünde bir adım attı. Arkasından Letonya’da ilköğretim okullarında Coca-Cola ve Pepsi yasaklandı. İngiltere ve Ukrania’da bazı okullarda yasaklandı.

Ülkemizde de özel olarak İstanbul Gösteri Sanatları Merkezinde de yasaklandı.

Şimdi yazacağım hikaye ne derece doğru bilmiyorum. Çünkü delil gösteremiyorum. 23 yıl kola fabrikasında çalışan birisinin naklettiği iddia edilen bir hikaye.

malumunuz kola denilen içeceğin en temel hammaddesi meyan köküdür ve meyan kökü ile beslenen canlılar arasında fare de bulunmaktadır. büyük şirketler tonlarca üretim yaptıkları için kepçelerle toplamaktadırlar meyan köklerini. Tonlarca topladıkları için de fareleri ayıklamaya uğraşmamakta, daha doğrusu uğraşamamaktadırlar.

Bu yüzden de meyan köklerini içindekilerle beraber preslemekte. Sadece kalan deri, ayak, bacak parçalarını elekten geçirerek ayıklamaktadırlar.

Meyan köklerinin suyunun yanında farenin kanı, mide özsuyu vs. gibi sıvılar da karışmakta renk siyah olduğu için estetik açıdan bir sorun olmamaktadır.

Tabi kola üretimi yapan şirketin kimyasal yöntemlerle bunu sağlığa zararsız hale getirme ihtimali de var…

Bu olayı anlatan kişi çalıştığı 23 yıl boyunca bir bardak bile kola içmemiş. Sonrasını bilmiyorum.

Cochineal böceğinin suyu yani Karmin, Musevilerden ‘kosher sertifikasi’ alamadığı için ticari olarak önemli bir engelle karşı karşıya bulunmaktadır. Müslümanlarda da Hanefi fıkıh alimlerince haram olarak değerlendirilmektedir.
Hala içmek isteyenler varsa, bu bilgiyi kulak arkası yapabilirler. Ama, hiç değilse söz dinleyecek yaştaki çocuklarımıza kola yerine “halis” meyve sularımızdan, sütümüzden, ayranımızdan içirelim. Kolasız günlere…

Bundan sonra; su iç, soda iç, ayran-limonata iç….Ya da,ne yapalım…Cola da iç… Milyonlarca insan yanılmış olamaz…Milyonlarca böceğin yanılmadığı gibi...
(Ben yıllardır ne kendim içiyorum nede çocuğuma verdim. Eve soda ve ayran dışında hiçbir hazır içecek sokmuyorum, gazlı yani. Meyve suyu da zaman zaman. Onuda bıraktım son zamanlarda. Oda hiç doğal ve sağlıklı değil bence. En iyi markası bile. Malesef okul dönemi beslenme yüzünden haftanın birkaç günü alıyordum, birde biyerlere gittiğimizde meyve suyu tercih ediyor. Ayranı bıraktı bu aralar. Ama buda bizim elimizde. Almazsak içemezler. Kararlı davranmak şart. Acımıycaz, onların iyiliği için.)

Bana ilginç gelen birçok insanın bunu umursamaması. Anlatıyorsun yine de dikkate alınmıyor, "biliyorum zaten" bile diyen var. Buna çok yakınlarımda dahil. Şaka, uydurma, abartı gibi geliyor bazılarımıza herhalde. Allah muhafaza etsin, idrak etme şuuru versin hepimize, ne diyim...

23 Haziran 2012 Cumartesi

ETLİ PATATES PÜRESİ

Bu tarifi "Leyla ile yemek saati" adlı blogdan aldım.  Güzel tarifler var. Tavsiye ederim.


Malzemeler:

-500 gr. Kuşbaşı et
-Bir kilo patates
-İki paket çiğ krema
-Tereyağı
-Kaşar peyniri
Tuz, karabiber

Etleri önce yüksek ateş, sonra normal ateşte biraz kavurdum zeytinyağla. Sonra bir paket kremayı ilave edip çekene kadar tekrar kavurdum. Tuz ve karabiberini attım. Kaşar ekledim.



Patatesi sirkeli suyla haşladım (tat veriyor). Soydum, sıcakken tereyağı ile beraber ezdim. Diğer kremayı döktüm. Tuz ve kaşarını ekledim.


Leyla hanımın fikrini uyguladım. Görselliği güzel yapmıştı.


Benim oğlan herzamanki gibi çok iştahlıymış zannedilen pozu verdi. Ama sevdi. Bu arada patatesi pek sevmiyor. Sadece kızartmasını yiyor, oda çok severek değil tabi, olmasada olur onun için. Hiç annesine, babasına çekmemiş. Biz çok seviyoruz. Annem bize çuval çuval kızartsa biz doymazdık :)))
Bu ne diyince ona püre dedim, geçiştirdim. Anlamadı, patates deseydim uğraştırırdı beni. Eti yer ama, sever.


Tarif baya bir kalori bombardımanı ama tadı güzel. Krema bir pakete indirilip, yağ ve kaşar kontrollü konabilir.

Ben şeklini beceremedim. Kaseyle yapmaya çalıştım ama yağladığım halde çıkmadı, püre yapıştı. Altı üstü açık olan kalıplar gerekiyor bunun için. Fakat eşim iyi bir fikir buldu. Pet şişeyi kesti ve kalıp yaptı bana. Ben ondanda çıkmaz dedim ama oldu. Tabi yemek bittikten sonra yaptığımız için küçük bir porsiyon denedim.

Bu kaseyle olan...

Bu pet şişe kalıbı ile olan...

Birkaç kat çıkmış düşünün, daha muntazam durur.

  Hiii hii...


22 Haziran 2012 Cuma

TUZ

       Bu aralarda TUZA takmış durumdayım. İnternette araştırdım daha çok kafam karıştı. En iyisi kaya tuzu diyorlar. Deniz tuzu, himalaya tuzu da var. Başka bir yerde de marketlerde satılan, üzerinde iyotlu yazan sofra tuzunu kullanmamız gerektiği söyleniyor. Çünkü kaya ve deniz tuzunda iyot yokmuş. İyotta vücut için son derece önemliymiş. Özellikle çocuklar için. Aksi takdirde cücelik, zeka geriliği, boy kısalığı, guatr gibi sebeplere yol açabiliyormuş. İyot tuzun dışında; yüksek miktarda deniz ürünlerinde (balık), daha az miktarda süt, yumurta ve ette bulunuyormuş. Hatta deniz kıyısında dolaşmanın bile iyot alımına etkisi varmış.
       Ama bu sofra tuzları o kadar çok işlemden geçiyormuş ki, hiç faydası kalmıyor daha çok zararı oluyormuş. Bana turşular için kullanılan tuzun kaya tuzu olduğunu söylemişlerdi. Bende üstünde "iri salamura tuzu" yazan turşuluk tuzdan aldım. Yemeklerde kullanmak için. Ama bu deniz tuzu. Kaya tuzu başka bişey, büyük parçalar halinde tuz madenlerinden çıkarılan çok sert bir tuz.

İnternetten bir alıntıyı buraya kopyalıyorum...
 Dünyadaki ünlü şefler yemeklerine sadece deniz tuzu koyarlar. Neden mi?

Çünkü;Deniz tuzu yemeklerini çok daha lezzetli yapar

Deniz tuzu, aslında yabancı olduğumuz bir malzeme değil. Turşu kurarken kullanılan iri tuzları görmüşsünüzdür. Salamura asma yaprağında, tuzlu balıkta hep deniz tuzu kullanılır.

"Peki, deniz tuzunun, sofra tuzu denilen rafine tuzdan farkı nedir, sonuçta ikisi de tuz değil mi?", diyeceksiniz. Aradaki fark o kadar büyük ki... Deniz tuzu hiçbir şekilde işlenmemiş, rafine edilmemiş, doğal mineral zenginliğini koruyan tuzdur. Sofra tuzu ise rafine edilmiştir, yani bütün mineral zenginliğini kaybetmiş tuzdur.

İkisinin ortak noktası, tatlarının "tuzlu" oluşudur. Fakat lezzetleri gene de farklıdır. Sofra tuzu, tuzluktan kolay aksın, topaklanmasın diye katkı maddeleriyle süslenmiştir ve bunların tadını- kokusunu hissedersiniz. Deniz tuzu ise mineral açısından çok çok zengindir, lezzeti de çok daha güzeldir. Deniz tuzu iri taneli olarak da satılıyor, dövülmüş olarak da.

Deniz tuzu mineraller açısından çok zengin

Deniz tuzu 80'e yakın minerali çok dengeli bir oranda ihtiva eder. Çünkü bu tuzun kaynağı olan deniz suyu, kanımıza benzer oranda minerallerden oluşmuştur. Bir tutam deniz tuzu bir çok minerali almamızı sağlamaktadır.

Son derece değerli bir besin olan deniz tuzu, kimyasallarla, aşırı sıcaklıkta rafine edilirse yavan bir bileşim olur çıkar. Deniz tuzu rafine edildiğinde yüzde 40 sodyum ve yüzde 60 klorürden oluşan sofra tuzu elde edilir. Bazı sofra tuzlarına rafinasyon sırasında içlerinden alınmış olan iyot tekrar eklenmektedir.

Turşulara katılan ve yaprakları salamura etmek için kullanılan tuz, deniz tuzudur. Sofra tuzu ile yapılan turşular çok çabuk bozulur ve erir.

Deniz tuzu, akıcı olması ya da rutubet çekmemesi için kimyasallarla işlenmiş olmadığından, tuzluktan akmaz. Sofraya getirmek isterseniz herkesin bir tutam alabileceği tabaklara koyabilirsiniz.

Deniz tuzunun başka bir faydası da, radyasyona maruz kalındığında etkili bir banyo malzemesi olması. Küvetinizi suyla doldurup içine yarımşar kilo deniz tuzu ve karbonat ilave edin. 20 dakika bu suyun içinde durduktan sonra serin suyla durulanın.


       Bu arada yukarıdaki yazının son paragrafı dikkatimi çekti. Radyasyona maruz kalmak demiş. Radyasyon diyince aklıma direkt Japonya geliyor. Aslında hepimiz en başta telefonlar olmak üzere kullandığımız bütün elektronik eşyalardan dolayı radyasyona maruz kalmıyor muyuz. Bu tuzlu ve karbonatlı banyo sağlık için denenebilir.
       Bir programda radyasyon konusunu işlerken şöyle ayrıntılarda bulunmuştu. En çok radyasyon yayan ev aletleri arasında dikkat edilmesi gerekenler; saç kurutma makinası. Birkaç dakika içinde kullanıp, hemen kapatmak. Çamaşır makinası, özellikle sıkma işlemi yaparken kesinlikle yanında bulunmamak. Ütüyü mümkün olduğunda kısa sürede yapmak. Televizyonu en uzak yerden seyretmek, telefon zaten bir numara zarar, en azından kulaklıkla kullanmak... Allah hepimizi muhafaza etsin. Teknolojiye sevinsek mi üzülsek mi?

       Konumuza dönersek. Ben marketten üstünde "deniz tuzundan üretilmiştir" yazan, arkasını çevirip içindekiler bölümünü okuduğumda "Yıkanmış, kurutulmuş, elenmiş deniz tuzu (sodyum klorür) yazan 3 kg'luk salamura tuzu almıştım yemeklerde kullanmak üzere. Ayrıca da "iyot ilave edilmemiştir"  :(( ibareside var.
       Ben şimdilik bunu kullanayım :)) Ama kaya tuzu takibim devam edecek. Aslında tuzların bile sahteleri var. Kaya tuzu veya himalaya tuzu diye alıp; sahte olan, zararlı bir tuzla karşılaşabilirsin. Burda da fiyatı ve aldığın yerin güvenilirliği yol gösterecektir herhalde. Offff ya, alt tarafı tuz alıcaz. Şu sıkıntıya bak. Herşeyin cılkını çıkardılar. Allah kötü niyetli insanlardan uzak etsin bizleri.
       Ayrıca tuz, içini gösteren camda değil, koyu renkli ışık almayan kaplarda (bence plastikte olmayan), serin, güneş görmeyen yerde saklanmalı.

Tuz deyip geçmeyin...



ŞABAN-I ŞERİF ZİKRİ

10 gün 100 defa "YA LATİF CELLE ŞANÜHÜ
10 gün 100 defa "YA REZZAK CELLE ŞANÜHÜ

10 gün 100 defa "YA AZİZ CELLE ŞANÜHÜ 

Bir Urganın Hesabı

Vaktiyle çok zengin bir adam yaşarmış.
bu adam birgün rüyasında mezara gireceğini , orada tek başına sıkıntı çekeceğini , malı mülkünün de orda burda çarçur edilip kimseye fayda vermeyeceğini görmüş.
... aradan günler aylar yıllar geçmiş.
yaşlanmış ve yataklara düşmüş.
rüyası bir an olsun aklından çıkmamış.
düşünmüş taşınmış ...
evlat eş dost ve akrabalarına dönüp kendisiyle birlikte bir gece kabirde kalacak olana bütün malını mülkünü vereceğini buna kimin niyetli olduğunu sormuş.
donup kalmış herkes.
bir tarafta tüm mirası tek başına almak...
diğer tarafta kabrin ürpertisi....

velhasıl kimse buna cesaret edememiş.
adam dellal çıkartmış ilan ettirmiş yine aday yok...
ölmüş......
cenazede orada ki cemaatin arasından bir hamal korksa da baya bir yüklü mal veya para vaadini duyunca ben dururum demiş.
Noter çağırıp kayıt altına almışlar malın tamamı verilecektir....
.................
Sonra cenazeyle birlikte hamalı da gömmüşler cenazenin yanına, tabi havalandırma için gerekli tedbiri de almışlar. Münker-Nekir melekleri gelmişler sorgu için.
Demişler ölü zaten bizim. O bir yere gidemez. Biz önce canlıdan başlayalım sorguya demişler.

Başlamışlar sorguya; sen kimsin, dinin ne, kitabın, peygamberin, kıblen neresi derken; sen ne iş yaparsın demişler. Demiş hamal, hamallık yaparım.
Malının şükrünü eda ettin mi? demişler. Malım yok tu ki; demiş. Ben insanların taşınacak mallarını taşıyarak, akşama kadar çalışıp sabaha kadar yiyorduk. Neyle taşıyordun o malları demişler. Urganım vardı o urganla taşıyordum demiş hamal.

Neyle ve nerden aldın o urganı diye esas sorgu başlamış ve sabaha kadar devam etmiş. Urganın hesabını verinceye kadar sabah olmuş.
Sabah komşular gelmişler ve mezarı açmışlar.
Hamalın beti benzi atık saçlar beyazlamış vaziyette mezardan çıktığı gibi son surat kaçmaya başlamış.
Ya gel nereye gidiyorsun söz verdiğimiz üzere vaat ettiğimiz malı vereceğiz demişler. Hamal yok demiş, yok istemem. Ben sabaha kadar bir urganın hesabını veremedim. Sizin o bana vereceğiniz malın hesabını hiç veremem demiş kaçmaya devam etmiş.

SU ÇOK ÖNEMLİ


Banada gelsin bu yazı. Ben pek su içmiyorum, daha doğrusu içemiyorum :(((

ZENGİN misiniz?



 Ben çok zenginim :))

Hayırlı Cumalar

Bizim Çocukluğumuz

Bizim çocukluğumuzda annelerimiz çalışmazdı.
Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım.
Hatta Babamın bile anahtarı yoktu.
Annem evimizin bir parçası gibiydi, hep evdeydi.
Her yere birlikte giderdik, zaten öyle çok da gidilecek bir yer yoktu ki. . .

En büyük eğlencemiz sokaklarda oynamaktı.
Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani.
Cafelerde, alış veriş merkezlerinde buluşmazdık.
Okula arkadaşlarımızla gider, birlikte çıkar, oynaya, zıplaya yürüyerek gelirdik.

Servis falan yoktu. Ayakkabılarımız eskirdi.
Hatta öyle olurdu ki; çantalarımızı kaldırımlara koyar oyuna bile dalardık.
Annelerimiz bu durumu bildiklerinden kardeşlerimizle bizlere ekmek arası bir şeyler hazırlar gönderirdi.
Mahallemizdeki teyzeler Annemiz gibiydi.
Susayınca girer evlerine su içerdik.
Ya da pencereden bize bir sürahi bir bardak uzatırlar, hepimiz aynı bardaktan kana kana içerdik.
Kısacacı evine gidip gelen elinde mutlaka yiyecekle dönerdi.
Anneleri o arada çocuğuna verdiği şeyden bizlere de gönderirdi.
Bu bazen bir kurabiye, bazen bir meyve olurdu.

Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye çıkarır çantamızın üstüne koyar oyun bitince geri alırdık.
Çok garip ama kimse almazdı. Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi.
Düşünce kaldırırlar, kavga edince barıştırırlardı bizi...
Polisler gelmezdi kavgalarımıza, zabıtlar tutulmazdı.
Sonra kavgalarımız da öyle ustura, falçata ile olmaz,
onlar nedir bilmezdik bile, asla kanla falan da bitmezdi,
en fazla saçlarımızdan çeker, hayvan adları sayar, tekme atar, yine oyuna dalardık.

Birbirimizin suyundan içer, elmasına diş atardık.
Misket oynamaktan parmaklarımız kanar yine de mikrop kapmazdık.
Azar işitip, acillere taşınmazdık.
Düşerdik ekmek çiğner basarlardı alnımıza, oyuna devam ederdik.
Röntgenlere, ultrasonlara girmezdik.

Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim.
Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki.
Komşumu tanımıyorum ama evinin camında,
temizliğe gelen kadını haftada bir görür kolay gelsin der konuşurum.
Onun dışında orada kim oturur hiç bilmem.
Evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece ;
bilmem kaç kuruş hepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri.
Evlerimiz var, içinde yaşayan yok.
Parklarımız var, içinde oynayan çocuk yok.
Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar,
ışıl ışıl vitrinler, girip çıkan yapay insanlar...
Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz..

Tahta iskemlelerimizde oturan yaşlılarımız,
onlara dede, nene diye hatırını soran çocuklarımız yok oldu.
Ben kapılarında ' vale ' lerin, ' bady ' lerin beklediği yerlerden hep korkmuş çekinmişimdir.
Kapısını çarparak örtüyor diye çocuğuna kızıp,
taksidini bitiremediği arabanın anahtarını, hiç tanımadığı birine vermek ters gelir bana.
Benim değildir bu kültür. Ne ruhuma, ne kültürüme ne de cüzdanıma hitap eder.
Nedir bunlar?
Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk.

Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk.
İyi de neden böyle olduk ?
Biz mi istemiştik? Yoksa birileri mi böyle istedi?..
"Her toplum hakettiği gibi yönetilir" derler ya, hakettiği gibi de yaşar diyelim mi ?


(Yazanın ismi yoktu. Güzel bir anlatım yapmış bende yayınladım.)

RİYAZÜ'S SALİHİN NEDİR?

Hadis kaynakları arasında önemli bir yer teşkil eden imam Nevevinin hadis üzerine olan çalışmalarının muazzam eseridir.
Uzun zamandır kafamı meşgul eden bir konu. Bir müslümanın evinde Kuran-ı Kerim nasıl olmazsa olmaz bişeyse, Sahih bir Hadis kitabı da öyle. Küçük bir araştırma sonucu bu ayın faziletinide düşünerek bu seti almaya karar verdim. Allah okumayı ve anlamayı nasip etsin. Bu eserin sahibi İmam Nevevi'nin hayatını dinledim. Çok etkileyici, imrenmemek mümkün değil.
Sohbetlerini takip ettiğim alimlerimizinde tavsiyeleri bu eser üzerine.
Kimleri takip ediyorum:  Merhum Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan (Rh.a.) (Allah  rahmet eylesin. Sesi ve anlatımı huzur veren, ilham veren bir zat. Onu radyo dinlerken bulmuştum. Akra Fm. Birgün anlatırım detaylı bir şekilde inşaallah.)
Nurettin Yıldız (Sosyal Doku Derneği)


Tabi birçok hadis kitabımız var.

1.   Râmûzül-Ehâdîs
2.   İmam Nevevî'nin Riyâzus-Sàlihîn
3.   Muhtârul-Ehàdîsin-Nebeviyye
4.   İmam Buhârî
5.   İmam Müslim
6.   İmam Tirmizî
7.   İmam Neseî
8.   İmam Ebû Dâvud
9.   İmam İbn-i Mâce
10. İmam Ahmed ibn-i Hanbel
11. İmam Mâlik'in Muvatta

Hepsi makbuldür, alimlerimizin tavsiyesidir.

Hoşgeldin Şaban-ı Şerif

Şeref ve Şefaat ayı Şaban-ı Şerif mübarek olsun.
Receb-i Şerifi geride bıraktık, Şaban-ı Şerife hoşgeldin dedik.