Kime teşekkür edeceğiz !
Allah'u Teala Hazretleri, Kuran-ı Keriminde, yaşadığımız hayatın manası hakkında bazı ayetler bizlere göndermiş.
Bunun en ürpertici olanlarından birisi "Bismillahirrahmanirrahim.Efe hasibtüm ennema halagnaküm abesen ve enneküm
ileyna la türceun." (Müminün-115). "Ey insanlar! siz sanıyormusunuz ki, biz sizi abes yere, maksaksız, gayesiz, boş,
batıl, bir hiç olarak yarattık.Böylemi sanıyorsunuz.Bize dönmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz."
Hayat boşuna değildir, gayesiz, maksatsız değildir.Abes değildir.Hayatın bir anlamı var, bir gayesi var, bir
fonksiyonu var. Bizim, yaşanların insanların, hayata sahip olan, hayatın içinde olan varlıkların, bir misyonu var, bir
görevimiz var sırtımıza yüklenmiş olan...İnanmayan insanlar hayatı anlamsız boş birşey olarak görüyorlar.
Hayat bir imtihan. Hayat, "Hanginiz daha güzel iş yapacak, hanginiz daha güzel imtihan başaracak diye, sizi
imtihan etmek için ölümü hayatı vareyledik diyen Allahu Teala Hazretlerinin kulları sınaması, bir imtihan... Bu gerçek,
bu hakikat. İslamın en mühim hakikatlerinden birisi bu.Ahiret inancı.Ahirete gideceğiz. Bu dünya hayatı, el hayatitdünya,
şimdiki hayat; fani, geçici rüzgar gibi geçen, yel gibi geçen, esip tozan, göz yumup açınca tükeniveren, nasıl geçtiği
anlaşılmayan bir zaman parçası. El hayatül ahire; asıl hayat, ebedi, sonsuz hayat, bitmeyen hayat. İnsanlar orada neyle karşılaşacaklarsa, hangi dağra, dağrı saadetemi girecekler, dağrı cennâta mı girecekler, yoksa dağrı cehîmemi girecekler. Cennetlik mi olacaklar, cehennemlik mi olacaklar neyse orada ebedi kalınacak.
Asıl alem orası. Rakamlarla ifade edilemiyecek, devamlı, sonsuz, ebedi, halidi alem orası. Burası rakamlı olduğu
için, sonlu olduğu için burası bir HİÇ. İkisini birbirine nispet edersek, dünya hayatı ahiret hayatına göre nedir diye
nispet edersek, oranlarsak, bu bunun kaçta kaçıdır diyecek olursak...Diyelim ki 100 yıl yaşadık, veya 1000 yıl
yaşadık. Ahiret hayatı sonsuz. 1000 'i sonsuza bölersek "0" (sıfır). Bir rakamın sonsuza bölümü sıfırdır. Çünkü
sonsuz derecede küçük parçalara bölüyorsunuz sıfır olur. Sıfırdır. Yani matematik bunu söylüyor. Dünya hayatı
ile ahiret hayatını inceleyecek olursanız, acaba bu bunun kaçta kaçı. Dünya hayatı 1000 yıl sürecek olsa, ahiret
hayatının yanında kaçtır, sıfırdır. Dünya hayatı sıfırdır. Biz buraya gelmişiz bir müddet yaşamışız işte, siz gençlik yaşlarınızdasınız bizde ihtiyarlığın başındayız.
Bilmiyoruz bundan sonra ne olacak, kaderimiz, alnımıza yazımız nedir bilmiyoruz ama burada bazı şeyleri bilmek
en büyük vazifemiz. Yani bizi kim yarattı, bize bu nimetleri kim veriyor. Bize bu varlığı kim vermiş, bu aklı kim vermiş,
bu düşünce, bu tefekkür, şu şiirler, bu güzellikler, vücudumuzun kabiliyetleri; bizden değil..Bizim dışımızdan bize verilmiş nimetler. Küçücük bir tohumdan çıkan ağaç. Ağacın dallarından sarkan meyvalar. Kırmızılar, yeşiller, renkler, tatlılar,
ekşiler, yerden fışkıran feyizler, bereketler, küçücük bir tohumdan harika sonuçlar... Allah'ın çeşitli nimetleri, işte
bunların mahiyetini, -biz bu nimetlerden istifade ediyoruz yani yiyoruz içiyoruz, yaşıyoruz, sıhhatteyiz, afiyetteyiz,
şeniz, zindeyiz, hoşuz iyiyiz.
Kime teşekkür edeceğiz. Nedir, bu nimetlerin kaynağı, neresidir, kim gönderiyor bize. Yani hergün biyerden
bir zarf içinde bize 1 milyon lira para gelse sahibini merak etmezmiyiz. Kim gönderiyor. Bize bunca nimeti kim
verdi. Kim vermeye devam ediyor. Kim bizi bu nimetlerine gark etti. İşte Kuran'ı Kerimin şahadeti ile, bizim
en mühim görevimiz, en büyük ödevimiz BİZİ YARATANI BİLMEK VE BULMAK. En affedilmez suç yaradanı
bilmemek, bulmamak, tanımamak veya yanlış tanımak. Yanlış tanımaya şirk diyoruz, bilmemeye küfür diyoruz,
inkar diyoruz. Suçların en büyüğü bu. Erhamür rahimin olan Allahü Teala Hazretleri her günahı bağışlayabiliyor ;
adam öldürmüş, hırsızlık yapmış, ömrünü fena yollarda geçirmiş vs. tövde edip doğru yola gelince affedebiliyor,
öbür suçların hepsini bağışlayabilir amma kendisini bilememe, bulamama suçunu bağışlamıyor. Çünkü bundan
büyük suç olmaz, bundan büyük duygusuzluk olmaz, bundan büyük gabilik olmaz, bundan büyük vurdumduymazlık olmaz, bundan büyük tembellik olmaz, bundan büyük ahlaksızlık olmaz, bundan büyük nezaketsizlik olmaz.
Bunca nimeti kim gönderiyor, kime teşekkür edicem, ondan haberi yok. Hayatın gayesi YARADANI BİLMEKtir.
Yaradanı bilceksiniz. Hemde çok sağlam birşekilde bilceksiniz! Mutlaka bilceksiniz! Muhakkak bileceksiniz! Bunu
bilmediğiniz zaman vazifenizi yapmamış oluyorsunuz. Hayatınız boş. Dünya üzerinde Allah'ın birsürü böyle, bu
gerçeği yakalayamamış kulu var. Onlar gibi olursunuz. İnsanların çoğu bu gerçekleri yakalayamıyorlar.
Sirke sineği gibi. Yani bir sirke çanağının üstünde uçuşan böyle zayıf, naif sinekler sabahleyin bakarsınız,
akşamleyin bakarsınız üzerinde uçuşuyorlar, yerler sinek ölüsü dolu. Sirke sineği gibi insanlar. Kıymeti yok, inanmamış
insanın kıymeti yok. İnsanı insan yapan, insanı sultan yapan, insanı ölmez bir varlık haline getiren imanı.
Kendisine rızkı gönderen, nimeti veren, varlığı veren, aklı veren, fikri veren, İslamı veren, imanı veren, duyguyu
veren Rabbını bilmek ve O'na aşık olmak. Hayatın gayesi bu..SEVGİ ..Makamların, manevi tasavvufi makamların en
üstünü sevmek, aşk, aşk makamı, şevk makamı, aşkullah, muhabbetullah makamı. O makamı bulmuşlar, o abı hayattan
içmişler eskiler. Asıl vazifemiz bu. Kuranı Kerimin ayeti kerimesi bize bunu bildiriyor. Sizinde asıl işiniz bu. Sizden
öncekilerinde asıl işi buydu, sizden sonrakilerinde asıl işi bu. Babanızında, annenizinde, kardeşinizinde, komşunuzunda...
asıl işi bu. Allah'ı bileceğiz. Allah'ı bulacağız. Çünkü ayeti kerime bize bildiriyor ki "Nerede isek o bizimle beraber" , " Biz insanoğluna, onun şahdamarından daha yakınız" .
Mahmud Esad CoşanGençlerle Sohbet, 26.05.1990---1
İLAHİ ENTE MAKSUDİ VE RIDAKE MATLUBİ(Allah'ım sensin benim maksadım, senin rızanı istiyorum)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder